F. ER-RÂZİ TEFSİRİ
KÂFİRÛN SURESİ
AYET 2-5
"Ben, sizin tapmakta olduklarınıza ibadet etmem.
Benim ibadet ettiğime de siz ibadet etmezsiniz. Ben, sizin
taptıklarınıza (hiçbir zaman) ibadet etmiş değilim. Siz de benim kulluk
etmekte olduğuma ibadet ediciler değilsiniz" (Kâfirûn, 2-5).
Bu ayetlerle ilgili olarak şöyle birkaç mesele vardır:AYET 2-5
Burada Tekrar Var mı?
Bu ayetler hakkında şöyle iki görüş vardır:
a) Bunlarda bir tekrar yoktur
b) Bunlarda bir tekrar vardır.
"Tekrar yoktur" görüşünü, şu şekillerde izah edebiliriz:
a) Birinci ayet, gelecek, ikinci ayet ise şimdiki zaman içindir. Birincisinin, "gelecek zaman" için oluşunun delili şudur: "Lâ", ancak gelecek zamanı ifade eden, muzari fiilin başına gelir. Baksana (len) edatı da, (lâ)'nın nefyettiğini (olumsuz, kıldığını) te'kidle nefyeden bir edattır. Nitekim Halil şöyle der: 'in aslı, OÎ Vdir. Bunun böyle olduğu sabit olduğuna göre, ayeti, "Ben gelecekte sizin putlarınıza tapmama dair taleb ettiğiniz şeyi yapmayacağım. Siz de, sizden İlahıma tapmanız talebimi gelecekte de yapıcı değilsiniz" manasınadır. Daha sonra denilmiştir ki bu da, "Ben şu anda (şimdi) sizin mabudlarınıza ibadet edici değilim. Siz de, şu anda benim mabuduma ibadet ediciler değilsiniz" demektir.
b) Durum tersine çevrilerek bu ifadelerden birincisi "şimdiki zaman" (hal), ikincisi gelecek zaman (istikbal) için kullanılabilir: ayetinin gelecek zaman için olabileceğinin delili ise, bu ifadenin, "Ben sizin taptıklarınıza taparım" şeklindeki bir anlayışı bertaraf etmiş olmasıdır. O halde bunun gelecek için olduğunda şüphe yoktur. Bunun delili ise, bir kimsenin, "Ben Zeyd'i öldüreceğim" demesi halinde, bu sözden gelecek zamanın anlaşılmış olmasıdır.
c) Bazıları da şöyle demişlerdir: "Bu ayetlerden her biri hem şimdiki zaman, hem gelecek zaman için olabilir. Fakat biz, tekrarı önlemek İçin, birini şimdiki zaman, diğerini de gelecek zaman için alırız. Eğer bu ayetlerin önce şimdiki zamandan, sonra da gelecek zamandan haber verdiklerini söylersek, bu burada bir tertib olduğuna delalet eder. Yok eğer birinci ayetin gelecek zamandan haber verdiğini söylersek, bu, onların Hz. Muhammed (s.a.s)'i kendisine çağırdıkları şey olduğu için, daha mühim olduğundan dolayı, Allah Teâlâ, öncelikle onu zikretmiştir. Buna göre eğer, "Herşey ortada iken, Hz. Peygamber (s.a.s)'in putlara tapmadığı, kafirlerin ise bazan (zor durumlarda), Allah'a yöneldikleri malum iken, mevcut durumu haber vermenin faydası ve gereği nedir" denilince, biz deriz ki, Hz. Peygamber (s.a.s)'in kendi durumunu anlatmasına gelince, bu, cahiller, onun gizliden gizliye, ya putlardan korktuğu veya onlara arzu duyduğu için, putlara ibadet edeceğini sanmasınlar diyedir. Hz. Peygamber (s.a.s)'in, onların Allah'a ibadet etmeyeceklerini söylemesi ise, kafirin yaptığı şeylerin, kesinlikle gerçek ibadet olmayacağından ötürüdür."
d) Ebû Müslim'in görüşüne göre, ayetlerdeki birinci ifadelerden kastedilen, "ma'bûd"dur. Buna göre bunlardaki ism-i mevsûlu, tfitf manasına olup, buna göre Hz. Peygamber (s.a.s), "Ben putlara tapmam, siz de Allah'a tapmazsınız" demiş olur. Sonrakilerde ise edatı, fiiliyle beraber, masdar hükmünde olup, buna göre mana, "Ben, şirke ve tefekkürsüzlüğe bina edilmiş ibadetiniz gibi bir ibadeti yapmam. Siz de yakine ve hakka binaenaleyh ibadetim gibi bir ibadeti yapmazsınız. Şimdi siz benim ilahıma ibadet ettiğinizi ileri sürerseniz, bu batıl-yanlış olur. Çünkü ibadet, emredilen, emre göre yapılan bir iştir. Sizin yaptığınız ise, yasaklanan emredilmeyen bir iştir" şeklindedir.
e) Birincisi, onların ileri sürdüğü iti bar i-f arazi nefye (olumsuzluğa), ikincisi ise, bütün yönleri içine alan genel bir nefye hamledilebilir. Buna göre, Hz. Peygamber (s.a.s) önce, "Sizlerin Allah'a tapacağınızı umarak, benim de putlara tapacağımı umarak, ne ben sizin taptıklarınıza, ne de siz benim taptığıma taparsınız" demiş, daha sonra da, "Ben, kesinlikle herhangi bir gaye ve maksad için, sizin putlarınıza tapıcı değilim. Sizler de, herhangi bir sebeb ve itibarla benim taptığıma tapıcılar değilsiniz" demiştir ki bunun bir örneği şudur: Bir başkasını kendisine nimet, mal, para vermek için, haksızlığa davet edene, davet edilen kimse, "Ben, nimet elde etmek için haksızlık yapmam. Hatta ne bunun için, ne de diğer şeyler için haksızlık yapmam" diye karşılık verir.
Tekrar Olduğu Görüşü
İkinci, yani bu ayetlerde "Bir tekrar vardır" görüşünü şu üç şekilde izah ederiz:
1) Tekrar, te'kid ifade eder. Te'kide ileri derecede ihtiyaç duyulduğu zaman, orada tekrar da o nisbette güzel olur. Hiçbir yerde de, buradaki kadar ihtiyaç duyulamaz. Çünkü o kafirler, bu hususta, Hz. Peygamber (s.a.s)'e tekrar tekrar müracaat ettiler. Hz. Peygamber (s.a.s) de hep sustu, cevap vermedi. Böylece kalblerinde, Hz. Peygamber (s.a.s)'in, kendi dinlerine az da olsa bir meyil duyduğu hissi uyandı. İşte bu durum, onların bu hislerini ve tekliflerini nefyetme ve geçersiz kılma hususunda, bir te'kide ihtiyaç hissettirmiştir.
2) Kur'ân-ı Kerim, onların sordukları ve istedikleri şeylere bir cevap olmak üzere, parça-parça, ayet-ayet inmiştir. Şimdi o müşrikler, "Bizim, ilahını kabullenmemiz için, senin de bizim putlarımızı selamlaman gerekir" dediler de, Allah Teâlâ, ayetlerini indirdi; daha sonra yine bunlar, "Bir ay sen bizim ilahlarımıza ibadet et, bir ay da biz senin ilahına ibadet edelim" dediler de, yine Hak Teâlâ, ayetlerini indirdi. Bahsettiğimiz bu husus, ihtimal dahilinde olunca, işte bu şekildeki bir tekrar, kesinlikle zarar verici değildir, lüzumsuz bir tekrar sayılmaz.
3) Kafirler, aynı sözü yani, "Bir ay sen bizim ilahlarımıza, bir ay da biz senin ilahına; bir sene sen bizim ilahlarımıza, bir sene de biz senin ilahına ibadet edelim" sözünü tekrar edince, cevap da, bu tekrara uygun olarak tekrarlanmıştır. Ki bu bir çeşit tehekküm (istihza)dır. Çünkü aynı kelimeyi bozuk bir gaye için tekrar edene, onu ve sözünü hafife alıp, hakaret etmek için, onun kelimeleri tekrar edilerek karşılık verilir.
Akıllar Hakkında Ma Edatı
Burada şöyle bir soru sorulabilir: edatı, bilen-akıllı olan varlıklar (insanlar) için pek kullanılmaz. Onların taptıkları putların, akıl sahibi varlıklar olduğunu farzetsek, onları ile ifade etmek doğru olabilir. Ama Hz. Muhammed (s.â.s)'n mabudu, alimlerin en alimi (bileni)dir. O haide, denilerek, O'nun için nasıl kullanılmıştır? Alimler buna şu şekillerde cevap vermişlerdir:
a) Buradaki ile, sıfat kastedilmiştir. Buna göre adeta Hz. Peygamber (s.a.s), "Ben batıl olana, siz de hak olana tapmazsınız" demek istemiştir.
b) Her iki da, masdariyyedir. Buna göre Hz. Peygamber (s.a.s), "Gelecekte ben sizin ibadetiniz gibi ibadet etmem; siz de benim ibadetim gibi ibadet etmezsiniz" demiş, sonra da, "Şu anda ben sizin ibadetiniz gibi ibadet etmem; siz de benim ibadetim gibi ibadet etmezsiniz" demiştir.
c) Bu 'lar manasınadır. Bu durumda bir problem yoktur. (Çünkü akıllı-akılsız her varlık için kullanılır).
d) Hz. Peygamber (s.a.s) ilk önce, "Ben sizin taptıklarınıza tapmam" deyince, söz uyumlu olsun diye, ikincisi de buna hamledilmiştir ve bu tıpkı, "Kötülüğün cezası, misli bir kötülüktür" (Şûra, 40) ayeti gibidir.
Üçüncü.Mesele
Cebriye şöyle bir istidlalde bulunmuştur: "Allah Teâiâ, "Siz benim taptığıma tapmazsınız" buyurmak suretiyle, bu tapmanın söz konusu olamayacağtni iki kez haber vermiştir. Bir şeyin olamayacağına dair verilen doğru haber, o şeyin meydana gelmesine ve var olmasına zıddır. O halde, o kafirlerin böyle bir ibadet yapmayacaklarına dair, Allah'ın bu doğru haberi mevcutken, onlara bu ibadeti teklif, iki zıddı birleştirmeyi tehlif oiur."
Bazı Sorular
Bil ki geriye bu ayetle ilgili olarak, şöyle bir kaç soru kalır:
Birinci Soru: Kendisinden ötürü, Allah'dan başkasına ibadet etmenin çirkinliğini bildiren sebebin zikredilmesi, böyle bir tekrardan daha evla değil miydi?"
Cevab: Aksine bazan, te'kid ve tekrar, sebebin ve hüccetin söylenmesinden daha evla olur. Bu, ya karşı tarafın (muhatabın), te'kid ve tekrardan ve hüccetin getirilmesinden istifade edemeyecek, anlamayacak kadar ahmak oluşundan ötürü olur. Yahut da münakaşa konusu olan hususun, son derece açık oluşundan ötürüdür. Şimdi cebr ve kader meselesi hususunda mübahese etme, araştırma yapma güzeldir. Fakat putlara ibadet etmeyi teklif edene gelince, bu, ya zincire vurulacak kadar delidir; yahut da, inada bir akıllıdır, dolayısıyla öldürülmesi gerekir. Eğer öldürülemezse, açıkça kınanması ve ayette olduğu gibi, iddiasının alabildiğine reddedilmesi gerekir.
Şiddetle Hoşgörünün Uzlaşması
İkinci Soru: Bu sûrenin başı şiddet ve hakareti, yani "Ey kafirler" diye hitab ile tekrarı ihtiva ederken, sonu da bir müsamaha ve önemsememeyi ihtiva etmektedir. Bu müsamaha ve önemsememe de, "Sizin dininiz size, benim dinim bana" ayetinin ifade ettiği husustur. Şu halde, bu iki husus nasıl telif edilebilir?
Cevab: Hz. Peygamber (s.a.s) adeta "Ben sizi böylesi kötü bir işten (tekliften) alabildiğine sakındırdım ve bu hususta kusur etmedim. Şimdi madem ki benim bu husustaki sözümü kabul etmediniz, o halde, ben sizi, siz beni bırakın" demek istemiştir.
Niçin Len İle Te'kid Yapılmadı?
Üçüncü Soru: Tekrar, te'kid ve pekiştirme için olunca, Hz. Peygamber (s.a.s)'in, "Kesinlikle sizin taptıklarınıza tapmayacağım" demesi gerekirdi. Çünkü bu ifade, dahate'kidlidir. Baksana, Ashab-ı Kehf, durumu te'kidli bir şekilde ifade ederek, "(Ey Rabbimiz), biz kesinlikle senden başka bir ilaha tapmayacağız" jpl* jî (Kent, 14) demişlerdir?
Cevap: Te'kidli ifadeye, töhmet ve itham bulunan yerlerde ihtiyaç duyulur. Halbuki herkes, Hz. Peygamber (s.a.s)'in, şeriat (İslâm) gelmezden önce de, putlara tapmadığını biliyordu. Binâenaleyh artık şeriat geldikten sonra o, nasıl putlara tapar. Ama Ashab-ı Kehf'in durumu böyle değildir. Çünkü onlar daha önce, putlara tapm ıslardır.