Hastalık Allah’ın hediyesi, iyi ki kanser olmuşum
Geçen günlerde vefat eden Refika Ertekin’le yapılan röportajı rahmete vesile olması duâsıyla tekrar yayınlıyoruz…
Göğüs
kanseri, son zamanlarda sıkça görülen bir kanser çeşidi. Artık bu
hastalığın tedavisi mümkün olsa da hastalarda ciddî bir psikolojik
çöküntü oluşturuyor. Yakın zamanda kanser hastalığına yakalanan Refika
Ertekin de, bu hastalıkla nasıl mücadele ettiğini gazetemize anlattı. 48
yaşındaki Ertekin, göğüs kanseri teşhisiyle karşılaştığı ânı; “Duvara
çarpmış gibiydim” diyerek tanımlıyor. Hastalıkla savaşmadığını ifade
eden Refika Ertekin, kanseri tanımaya ve anlamaya çalıştığını söylüyor.
İzmir
Güzelbahçe Halk Eğitim Merkezinde Usta öğreticilik yapan Refika Hanım
ile hastalığı sırasında yaşadığı psikolojik süreci konuştuk.
Kanser olduğunuzu nasıl anladınız?
Ben
zaten 1 buçuk sene göğsümde o kitleyi taşıdım. Kitleyi taşırken bu
kadar acı çekeceğim hiç aklıma gelmemişti. Süt bezesi diye dikkat
etmemiştim. Ağrısı yoktu ihmal ettim.
Anneler
Gününe yakındı. Organizasyon firma sahibiydim ve birkaç gün üst üste
sıkıntılı günler geçirmiştim. Bu sıkıntılı günler de tuzu biberi olmuş
sanırım. Kitle 7 buçuk cm’ye ulaşmış. Doktora giderken başıma
geleceklerden korkmaya başlamıştım, göğsüm morarmış ve şişmişti, kanser
kapının zilinin zilini çalmıştı bile. Artık acı, ama gerçekle karşı
karşıya gelmiştim. Doktora gidince gerçeği öğrendik. 2008’de kanserle
tanıştık. Bir hafta içinde tahliller hazırlıklar başladı. Anneler Günü
11 Mayıs 2008’de kendimi ameliyat masasında buldum.
Annenin
anneliğini hissettiği bir organı alınıyor. Kadının içgüdüsel annelik
uzvu Allah tarafından alınıyor. Bu gerçekten kaçamazsın. Kanser seni,
sen onu tanıyorsun. Bir eve misafir geldiğinde bile tanışmadan tedirgin
olursun. Karşıdakini tanımamak seni tedirgin eder, bu en zorlu safhadır.
Ben de kanseri tanıyıp onu misafir ettim.
Hayat felsefemi değiştirmeme de sebep oldu bu hastalık, “sevdiğin kadar değil, sevildiğin kadardır mutluluk”.
Hastalığı ilk öğrendiğinizde neler hissettiniz?
Bir
hastane odasında doktor “Kanser oldunuz” dedi. Duvara çarpmış gibi
oldum. 300 km hızla giden bir arabayı düşünün o esnada frene bastım
sanki…
Kadın olmak anne olmak
sorumlulukların en önemlisi. Eşiniz, çocuğunuz ve işiniz varsa onunla
ilgilenmek durumundasınız. Hastalık zamanında hepsini terk edip
kendinizle baş başa kalıyorsunuz. Keşkeler geçiyor içinizden artık ne
önemi var ki, arkanıza dönüp bakmadan ileride neler yaşayacaksınız
gözden geçiyor ve iç muhasebenizi yapıyorsunuz, bu duyguları gel gitleri
yaşarken de sevdiklerim üzülmesin diye gözyaşlarımı göstermemeye
çalıştım.
Sonraki süreç nasıl gelişti?
Benimki
çok geç kalınmış bir teşhisti. Hemen ameliyat olduk. Lenf bezlerine de
sıçradığı için ameliyat uzun sürdü. Ağrılar sancılar oldu, ama Allah’a
şükrederek hastalığın sana hediye olduğunu bilerek Risale-i Nur
düsturunca, her sancıyı çekip Allah dediğinde günahlarının sonbahar
yaprağı gibi döküldüğünü düşündüğüm zaman ferahlıyordum. Ağrı da sana
zul gelmiyor öyle düşündüğünüzde. Sana hediye verilmiş, bunu kabul
ediyorsun. Hastalığım bir buçuk yıl sürdü. Altı seans kemoterapi, 24
seans radyoterapi gördüm. İlâçlar çok ağırdı, ameliyat olan bir
çekiyorsa ona bakan iki çekiyor. Eşim ilk günden itibaren çok yardımcı
oldu. Hastalıkta, sağlıkta benimle birlikte olduğunu gösterdi.
“Sen benim cennetimin anahtarısın” dedi her zaman Allah razı olsun.
Yakınlarınızın size yaklaşımı nasıl oldu?“Sen benim cennetimin anahtarısın” dedi her zaman Allah razı olsun.
Beni
çok dirayetli, hayata sımsıkı bağlı, her şeyin üstesinden gelebilecek
kişi olarak gördüler. Bunun üstesinden gelirim diye düşündüler. Onların
da yüzünü kara çıkarmamak adına ben de mücadele ettim.
Kanseri şimdi nasıl tanımlıyorsunuz?
Kanserle
Savaş Dernekleri var. Ben buna karşıyım çünkü savaş yenme ve yenilme
riski taşır. Niçin savaşayım? Karşımdaki ne olursa olsun savaşamam. Onu
karşıma alıp konuşurum. Ben savaş gardımı aldığımda karşımdaki de savaş
gardını alacak. Onu göze alamam. Belki yenileceğim. Bu yüzden kanserle
hiçbir zaman savaşmadım.
Hastalığımdan
birkaç yıl önce televizyonda bir bayan kanseri anlatarak “Neden ben?”
diye kitap yazmıştı. Her gördüğümde televizyonu kapatıyordum. Buram
buram isyan, Allah’a şirk koşan bir söz. “Neden?” diye sormaya hakkımız
yok bizim. Allah 46 yaşına kadar bana sağlık vermiş. Şimdi senden
Cenâb-ı Hak avuç içi kadar bir şey istiyor. O da hayatına kaliteli devam
etmen için… O zaman teslim olup âmenna demek gerek. Ben kaliteli bir
kumaşım, kumaşı ustaya teslim ettim kesti, biçti tekrar bana iâde etti,
etmeyebilirdi de. Nasıl ki bir çocuk acziyetini bildirirken boynunu
büküyor. Siz de boynunuzu büküp acziyetini kabul ederek ondan yardım
isteyince yardımını o kadar güzel tecelli ettiriyor ki. Yaradana
binlerce kere hamd ederim…
Siz birkaç yıl öncesinde böyle bir hastalık yaşayacağınızı tahmin eder miydiniz?
Bir
hafta öncesine kadar bile aklıma hiç gelmedi. Nasıl bunu fark
etmediğime şaşırdı insanlar. Ama iyi ki de fark etmemişim. Allah bana
dur dedi. Kaç kere ikaz etmiş ben anlamamışım. İyi ki de bu hastalığı
Allah bana hediye etti. Hayatıma fren pedalı ekledim hep gaz ve debriyaj
vardı, ama fren yoktu. Artık önümde ne duvar olsun, ne de ben frene
basayım. İnşallah Yaradan ne bana ne de bir başkasına bu hastalıklardan
yaşatmasın.
Tedavi süreci nasıl geçti?
Çok
zor geçti, ciddî ağrılar çekiyorsunuz. Kemoterapiyi de Allah kimseye
yaşatmasın. Koltuğa oturduğunuzda başınıza ne geleceğini bilmiyorsunuz.
Elmanın elma olduğunu ısırarak anlarsınız. Kemoterapi de gerçekten ölüme
en yakın an, ecel teri döküyorsun. Hiçbir ağrıyı yaşamadan
anlatamazsınız. En önemli noktası günahların dökülüp dibe vurduğu an. O
acıyı çekerken bile onun mükâfatını düşünürseniz lezzet veriyor.
Bazıları için belki çok komik gelir, ama ağrıyı çekerken bile
günahlardan arındığımı düşündüğüm zaman acının hafiflediğini hissettim.
Ağrılar başladı mı duâya başlıyordum. Biliyordum ki o anda yapılan
duâlar geri çevrilmeyecek. Demek Allah’ın hikmeti var. O ağrı bir kere
daha başıma gelmeyecek diye sindire sindire yaşadım. Bütün acıyı
bilinçli yaşadım. Bu hastalık bana neden, niçin verildi? Nasıl ders
alırım? diye düşündüm. Hikmetleri düşündüm.
İlk
kemoterapide kırmızı bir ilâç veriliyor. O ilâç vücudunuzdaki bütün
tüylerin dökülmesini sağlayan bir ilâçmış. Kemoterapi sonrası çok halsiz
kalıyorsunuz. Yemek yiyemiyorsunuz. O dönemlerde tüylerle uğraşmamanız
için hepsi dökülüyor. Allah’ın bir hikmeti bu da. Kemoterapiden geldim
saçlarım tutam tutam döküldü. Kaşlar, kirpikler her şey dökülüyor.
Cenâb-ı Hakk’ın başka bir hikmeti daha karşınıza çıkıyor; gözyaşınız
akıyor. Peçetelerle gezdim uzunca bir süre. Neden akıyor dedim doktora,
meğer alt kirpikler göz pınarlarındaki yaşı tutuyormuş. Tüyler dökülünce
bu işlev sağlanmadı tabiî. Ne kadar nazenin bir yapı. Aynı şekilde
burundaki kıllar da sıvıyı tutuyor. Yaradan çok güzel bir sistem kurmuş.
Altıncı
kemoterapide artık özgürlüğe uçuş başlıyor yasaklar kalkıyor, yavaş
yavaş kaşınız, saçlarınız geri geliyor. Mutlu oluyorsunuz. Allah’a tam
teslimiyet olduğu zaman bitiyor. Yaradan ne mutlu ki hastalığı bana
lâyık görmüş.
Hanımlara uyarınız nedir?
İhmalimin
bedelini ödedim. Hanımlara tek uyarım bu oluyor, ağrı sancı olmasın bir
kitle hissettiklerinde mutlaka doktora gidip baktırmalılar.
Bence
hayat bir meyve tabağı gibi, o tabağın içerisinde her çeşit meyve var.
Ama alıp yemesini onun tadını almanızı bilmek lâzım. Allah bana bunları
tattırdı, bunun için şükrediyorum. Sağlıklı, başarılı, huzurlu, mutlu
ömürler dilerim. Bu hastalık dönemimde eşime, oğullarıma teşekkür
ediyorum.